Bir  insanın gözlerinde her şeyi duyabilirsiniz. Onun hayatını ,kişiliğini, var oluşunu ,dününü hatta yarınını bile gözlerinde bulabilirsiniz. Tabi bakmak ile görmek arasındaki farkı hissedebiliyorsanız , karşınızdaki insanın gözlerindeki yaşamı ancak o zaman  anlayabilirsiniz. Gözlerine dalarak orada yaşayabildiğimiz kişi ancak gerçek anlamda tanıyabileceğimiz kişidir ki bu da göz ardı edilmemelidir. Bir insanı tanımadan onun hakkında bir şeyler duysak bile unutmamalıyız ki ilk ve etkili temas gözlerle olur. Oradan güven duygusunu alabildiysek devamında da umut var demektir. İnsanlar gözleriyle mimiklerine etki edebildiği için kendilerini iyi ya da kötü anlamda ele veren gözleridir. Çünkü gözler sır tutmayı bilmezler. Gizlemek doğalarında yoktur. Renkleri kadar açık ve nettir ele verdikleri. Nitekim ‘gözler ile anlaşabilmek’ deyimi de buradan hareketle oluşmuş olabilir kimbilir. “Bir insanın gözlerine aşık olunur.” Hani öyle der kimileri. Aslında biraz olsun hak vermek gerekir. Göz yoksa hissiyat da yok denecek kadar azdır çünkü. Gözlem yeteneğine etki eden gözlerimiz, karşıdakine de bağlanma arzusunu bu yolla getirir. Bu nedenle göz teması kurarken dikkat edilmesi gerekir. Çünkü her gözün alfabesi farklıdır. Giz perdesiz bir organla temas; her şeyi bir anda olup bitirebilir. Tabi karşınızdakini tanıma gücünü kendinizde bulabiliyorsanız gözlerinin içine bakmaktan da kendinizi alıkoymayın. Çünkü duyup, duyabileceğiniz her şey oradadır.

Bir insanın gözlerinde her şeyi duyabildiğiniz gibi ona sadece beyniyle inanabilirsiniz. İşte o meşhur kontrol mekanizmamız. Fikirlerimizi, hislerimizi yani aslında tüm fonksiyonlarımızı yöneten o etkin güç. İnsan bana göre dış görünüşüyle değil, fikirleriyle var olduğu için karşımızdakine inanma gücümüz fikirlerinin niteliğiyle sınırlıdır. Dış görünüşle hoşlanır ancak fikirlerle sevebilirsiniz karşınızdakileri. Beyinleri okuyabilmek gibi bir yetimiz olmadığı için beyinlerin ürettiği ipuçlarına ihtiyaç duyarız çoğu zaman. Ayrıca ikna kabiliyetimizin de sınırları, karşımızdakinin beyninin yönettiği ikna kabiliyetinin gücüyle sınırlıdır. Bu nedenle bizi yöneten, fikirlerimize yön veren bu güce itaat ederiz. Eğer birine inanmak istiyorsak, fikirlerini duyduktan sonra onları okuyabilmemiz gerekir. Aksi halde gözlerinde her şeyi duyabiliriz, fakat onun fikirlerini okuyamadığımız için ona inanamayız.

Bir insanın gözlerinde her şeyi duyabiliyoruz, beyniyle de inanabiliyoruz. Sizce de bir şey eksik kalmadı mı? Güvenmek… Unutulmamalıdır ki bir insana sadece ama sadece kalple güvenilebilir. Duymak, inanmak onu tam olarak anlamaya yetmez. Güvensiz bir anlayış zinciri her an kopmaya hazırdır. Duyuları ve inancı sağlamlaştırmanın yolu kalpten yani güvenmekten geçer. Beyin mantığa hükmeder. Kalp ise bağlılığa ve güvene. Görüldüğü gibi anlayış zincirinin son ve tamamlayıcı halkası kalpten gelen güveni yaşamaktır. Bu zincirin temelini ise sorarsanız  tabiki vereceğim cevap kalp olacaktır. Çünkü tamamlanmamış her şey kırılgandır. Son halka kalbe yaşama gücü veren güven duygusu vücudu ayakta tutan temel güçtür. Çünkü insan kalpten gelen duygularıyla vardır ve ancak bu şekilde beynine hükmetme gücünü kendinde bulacaktır.

Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz. ”  – W. Shakspeare

Comments to: Anlayış Zinciri

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Attach images - Only PNG, JPG, JPEG and GIF are supported.

Login

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.