İşbirliği, insan türünün yeryüzündeki başarısının belki de en temel dayanağı. Daha gelişmiş beynimiz ve anatomik bazı avantajlarımız (örneğin, başparmak) diğer canlılardan daha yetenekli olduğumuzu gösterse de, bu yeteneklerimizi işbirliği içinde kullanmadığımız sürece bizden çok daha güçlü doğadaki yırtıcılar karşısında bir şansımız olmazdı.
İşbirliğindeki başarımız ise, bizi bir arada ve an az çatışma içinde tutan empati, merhamet, cömertlik, nezaket, diğerkâmlık v.b. insancıl/barışçıl değerlerde diğer canlılardan çok daha üstün olmamızdan kaynaklanmıştır. Frans de Waal (psikolog, primatolog, etolog) gibi bilim adamlarının çalışmaları, tüm gelişmiş primatları öne çıkaran değerlerin bunlar olduğunu ve insan medeniyetinin başarısının da bu değerlerin en gelişmiş uygulamaları sayesinde mümkün olduğunu büyük bir yetkinlikle anlatır.[1]
Ne yazık ki, zaman zaman merhamet ve andığımız tüm insani değerlerin yakın ve özel ilişkilerimizde geçerli olduğu, iş dünyasında ise sadece rekabetin esas olduğu yanılgısına kapılıyoruz. Oysa avcı-toplayıcı topluluklardan tarım toplumuna, tarihimizin büyük bir bölümünde iş ve özel yaşam ayrılmış değildi; beslenme ve hayatta kalma, yani “iş”, zamanımızın büyük bir kısmını alırdı ve burada işbirliği temel avantajımızdı. Kısacası, insanlık tarihi bu değerlerle yoğrulmuştur.
Bu girizgâhın sebebi, son zamanlarda (özellikle küresel krizden sonra) giderek artan bir “toksik işyeri kültürü”nün yaygınlaşmasından yakınan yazı ve araştırmaların çoğalması. Bu yöndeki bulguların büyük bir kısmı bireyci niteliği ağır basan ABD toplumu için geçerli gibi görünse de, küresel düzeyde de bunun ciddi bir sorun olduğu özellikle vurgulanmaktadır.
Oysa rekabete aşırı vurgu yapan ve insancıl değerleri geri plana iten toksik iş kültürü daha “verimli” bir ş ortamı yaratmadığı gibi, hem şirketlere/kurumlara hem de ekonominin bütününe çok ciddi maliyetler yüklemektedir Ürettiği mutsuzluk ve insan kaynakları sermayemizi köreltmesi de cabası.
Merhamet, Toksik İş Kültürüne Karşı
Toksik iş kültürü nedir ve nasıl tanımlanır?
Toksik işyeri genellikle, bir yandan rekabeti teşvik ederken, bir yandan da insanlarda ve ortamda insancıllığı baskılayan atmosferi tanımlamak için kullanılmaktadır. Temel odak kar, süreçler ve kaynakların kısıtlı kullanımıdır. Havuç-sopa anlayışına, yani sertlik ve disipline (gerektiğinde cezaya) dayanan ve çalışanlara karşı kabalığı yönetim düzeyinde ve çalışanlar arasında normalleştiren tutum ve davranışların hakim olduğu iş kültürü ve buna karşı yönetimin duyarsızlığını ifade eder.
Böyle işyerlerinde, ağır iş yükü performans gibi sunulurken, çalışanlar düzeyinde iş çoğunlukla angarya olarak görülür, motivasyon ise düşüktür. Yenilik ve yaratıcı düşünceye yer yoktur; sağlıksız eleştiriler orijinal fikirleri bastırır. Bu durum, iş’te (çalışma hayatı) olabilecek manevi ödülleri (kendini ifade etme, geliştirme, ilerleme ve başarı duygusu, üretkenlik, yaratıcılık v.b.) yok eder.
Böyle bir ortamda çalışanlar arası rekabet yıkıcı hale gelmiş; işbirliği, dayanışma, ekip ruhu aşınmıştır. Sağlıksız rekabet, anksiyete, depresyon ve değersizlik duygusunu yaygınlaştırır, verimi düşürür.
Bu durumu analiz edip, rekabet yerine ekip ruhunu, işbirliğini ve dayanışmayı teşvik eden bir kültüre yönelinmezse, yönetim genellikle mükemmeliyetçilik tuzağına saplanır, mikro yönetim anlayışına ve bireysel yeteneklere daha fazla yaslanmaya başlar. Bu ise işyeri kültürünü daha da toksik hale getiren bir kısır döngüye yol açar.
Bu konuda çok sayıda araştırma var, ancak şimdilik, kısa çarpıcı bir değerlendirmeyi aktarmakla yetinelim:
Bir TED konuşmasında Margeret Heffernan, Purdue Üniversitesi’nde tavuklar üzerinde yapılan bir araştırmadan yola çıkar. Deneyde, tavuklarda üretkenliği ölçmek amacıyla, her bir kümesin en üretken tavuğu alınıp, bunlardan yeni bir kümes oluşturulur. Deneyin sonunda, ortalama tavukların bulunduğu kümeste verimlilik düşmek bir yana artarken, süper tavukların toplandığı kümeste yaşayan sadece üç tavuk kalmıştır. Yaşayan üç tavuk diğerlerini gagalayarak öldürmüştür.
Magaret Heffernan’ın çıkardığı kıssadan hisse: Süper tavuklar kendilerinden üretken değildir, diğerlerinin üzerine basarak yükselirler. Yıkıcı rekabet, üretkenliği yok eder. Buna karşılık, sağlıklı işyeri kültürü ve çalışan tatmini daha iyi sonuçlar üretir. Bu konuda, yeri geldikçe yazı serimiz boyunca kısa örnekler vermeye devam edeceğiz.
Sorunun Kaynağı ve Çaresi
Bireysel rekabeti öne çıkarıp işbirliği ve merhameti geri plana iten iş kültüründen çoğunlukla yönetim sorumludur. Esasen, genel kural olarak, işyerinde çatışmanın başlaması da bitirilmesi de yönetim anlayışıyla yakından ilgilidir. Çok satan ve bir klasik haline gelen Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı kitabının yazarı Stephen Covey şöyle bir örnek verir:
Şirkette takım çalışmasının bozulup, yıkıcı bir rekabetin geliştiğini gören bir yönetici Covey’den danışmanlık hizmeti ister. Covey, daha yönetici ofisine girer girmez çıkışta kapıya yakın bir yerde asılı tabloyu fark eder. Tablo, burun buruna finiş çizgisine koşan atların resmidir: Yönetici, farkında olmadan işbirliği yerine yıkıcı bir rekabeti telkin etmektedir.
Power Paradox kitabının yazarı Prof. Dacher Keltner’in sıkça dile getirmekten hoşlandığı örnek ise daha çarpıcıdır. Yaptıkları geniş çaplı bir deneyde, bir yönetici ve iki çalışandan oluşan çok sayıda örnek grupta şunu yapmışlar: Ortada bir sehpa üzerinde, üç fincan kahve ve bir tabakta yedi kurabiye vardır. Denekler orada başka bir şey için bulunduklarını düşünürken, hareketleri gözlemlenir: Son kurabiyeyi kim alacak? Deney sonucunda görülüyor ki, neredeyse tüm örnek gruplarda son kurabiyeyi, diğerlerini hiç dikkate almadan ve büyük bir rahatlıkla (kırıntıları üstüne başına dökerek), yönetici alır.
Prof. Keltner’in uyarısı önemli: Bunlar tekil örnekler değildir. Güç ve yetki maalesef empati ve merhameti köreltmektedir. Ve maalesef bu eğilim insan olarak hepimizde var. Empati ve merhamet bir arada yaşama zorunluluğunun getirdiği değerlerdir. Bunların bir davranış kalıbı olarak incelikli formları, ancak bunu önceleyen bir kültür içinde ortaya çıkabilmektedir. Nitekim, başka toplulukları yağmalamayı ve hatta (bireysel) hırsızlığı kahramanlık sayan kültürler de olmuştur.
Yakın zamanda, bir Alman araştırma ekibinin Afrika’da bazı kabileler üzerinde araştırma da bunu doğruluyor: Diğerkamlık, cömertlik ve merhamet ancak hakim kültür bunu destekliyorsa orta çıkabilmektedir.
Öte yandan, önümüzde henüz sonuçlarını tama kestiremesek de yepyeni fırsat ve sorunlara yol açacak ve insanlığın gelişim çizgisinde yepyeni bir meydan okuma oluşturacak bir dönem var: 4. Sanayi Devri ve Yapay Zeka’nın yükselişi. Şimdiden belli olan bir husus varsa, o da şimdiye kadarki eğitim ve becerilerimizin yapay zeka karşısında yetersiz kalacağı. Ancak, insanlığın çözüm kaynağı da yine aynı: Bizi bu zamana kadar doğadaki tüm canlılardan üstün tutan ve robotlardan/yapay zekadan da üstün tutacak olan değerlerimiz.
Bu konuda en büyük sorumluluk ise yönetim kademesine düşmektedir. Yazımız uzatmamak ve önerilerimize yer verebilmek için, bu konudaki çok sayıdaki örnekten yalnızca birine atıfta bulunmakla yetineceğiz: LinkedIn CEO’su Jeff Wiener’in Pennsylvania Üniversitesi (Wharton) mezuniyet töreninde yaptığı “Merhamet Nasıl Daha İyi İşletmeler Oluşturur” başlıklı konuşması.
Weiner bir soru üzerine, “22 yaşımdaki kendime bir tavsiyem olsaydı, bu ‘daha merhametli ol’ olurdu” diyor: “Sizin yaşınızdayken pek de merhametli biri değildim ve eğer sonraları merhametli olmayı öğrenmeseydim, bugün sizin karşınızda olamazdım”… “Merhamet odaklı yönetim yalnızca daha etkin ekipler oluşturmanın değil, daha başarılı bir şirket oluşturmanın da yolu”… “Bu yönde bir iş kültürü oluşturduğunuzda, rekabet avantajı kazanacaksınız.”
Weiner’in konuşmasının sonundaki tavsiyesi: Yakınızdaki insanların değerini bilin!
[1] Daha geniş bir değerlendirme için Bkz. Sevgi ve Empati Karakteri, Empati başlıklı 5. Bölüm.
No Comments
Leave a comment Cancel